воскресенье, 21 сентября 2014 г.

Nefsi Tezkiye Etmenin Yolları






















Nefsi Tezkiye Etmenin Yolları


07/02/2008 

NEFSİ TERBİYE ETME YOLLARI resimleri - islamiyazilar.com




1- ÖNLEM ALMAK:


Ruhsal sağlığa dikkat etmek, günah ve çirkin ahlâka karşı tedbir almak nefsi tezkiye ve ıslah etmenin en iyi ve en kolay merhalelerindendir. Nefis henüz günaha bulaşmamışken sefa ve fıtrî nuraniyete sahip olup iyi işleri yapmak, güzel ahlâka sahip olmak için daha fazla hazırlığı vardır. Bu durumda nefis henüz kararmamış, şeytan oraya ulaşamamış ve şahıs kötülüklere alışmamıştır. Dolay’sıyla günahı terketmek için daha hazırlıklıdır. Yeni yetişmiş gençler kendi nefislerini yetiştirmeye, günahtan ve ahlâkî rezaletlerden sakınmaya karar verirlerse; bu onlar için belli bir yere kadar kolaydır. Zira önlem almışlardır. Önlem almak ise alışkanlığı terketmekten çok daha kolaydır. Binaenaleyh, yetkinlik, gençlik ve hatta çocukluk devreleri nefsi tezkiye ve ıslah etmek için en iyi devrelerdir ve yine insan özel bir günaha bulaşmadıkça günahı terketmeye daha hazırlıklıdır. Binaenaleyh, yeni yetkinler, gençler ve henüz bazı günahlara bulaşmayan kimseler bu önemli fırsatı değerlendirmeli, ilk baştan günaha bulaşmamaya, nefislerini temiz ve pak tutmaya gayret göstermelidirler; zira önlem almak, günahı terketmekten daha kolaydır. Şu noktayı da hatırlatalım ki, eğer günaha bulaşır ve çirkin ahlâkın temelini atacak olurlarsa şeytanın kendi nefislerine girmesine müsade etmiş olurlar, ondan sonra da günahı terketmek onlar için çok zor olur. Şeytan ve nefs-i emmare bir iki kere günah işlemeyi küçük ve ehemmiyetsiz göstermeye ve bu vasıtayla nefse nüfuz etmek için yol bulmaya ve nefsi günah işlemeye alıştırmaya çalışırlar. Bu durumda alışkanlığı terketmek çok zordur. Dolayısıyla, kendi saadet ve mutluluğunu düşünen kimse, nefsanî istekler karşısında ciddi bir şekilde mukavemet etmeli ve hatta bir kere için bile olsa günah işlemekten sakınmalıdır.


Hz. Ali şöyle buyuruyor: “Nefsinin hiç bir çirkin söz ve amele bulaşmasına müsade etme.”[1]


Başka bir yerde ise şöyle buyuruyor: “Nefsanî istek ve arzuların güçlenmeden onu mağlub et; zira eğer o güçlenirse seni kendine esir eder ve istediği her tarafa çeker işte o zaman onun karşısında direnemezsin.”[2]


Yine O Hazret' ten şöyle nakledilmektedir: “Alışkanlık sulta kuran bir düşmandır.”[3]


Ve yine: “Alışkanlık insan için ikinci bir huydur” buyurmuşlardır.[4]


Diğer bir hadiste ise Hz. Ali’den (a.s) şöyle naklediliyor: “Düşmanın düşmana galip geldiği gibi heveslerine galip gel ve düşmanın düşmanıyla savaştığı gibi onunla savaş; zira nefsini ancak bu vasıtayla dizginleyebilirsin.”[5]


Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahı terketmek tövbe etmekten daha kolaydır. Çoğu zaman bir saat şehvet gütmek uzun bir zaman üzüntü ve pişmanlığa sebep olur. Ölüm, dünyanın rezaletlerinin aşikâr olmasına sebep olur ve akıllı kimseler için hoş değildir.”[6]


İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu naklediliyor: “Ruhun bedeninden ayrılmadan nefsini onun için zararlı olan şeylerden sakındır; hayat gereçlerini temin etmek için çalıştığın gibi, nefsini özgür etmek için de çalış. Doğrusu nefsin amellerinin tutsağıdır.”[7]


Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsi de istek ve tutkulardan sakındırırsa, artık şüphesiz Cennet, (onun için) bir barınma yeridir.”[8]


Velhasıl, önlem en iyi ve en kolay yoldur. İnsan tedbirli olmak için her ne kadar çalışıp çaba harcarsa yerindedir. Hayatının ilk başından beri nefs-i emmaresini dizginleyen, onun günah işlemesine müsade etmeyen, kurb ve Allah’a yakınlık makamına erişmek için O’na doğru seyr ve sülûk yolunda öylece pak ve temiz olarak hareket eden gençlere ne mutlu!


2- Birdenbire terketmek:


Önlem merhalesinden geçmiş ve nefıs günaha bulaşmışsa sıra temizlemeye gelir. Temizlemeye bir kaç yolla başlanabilir. Bunlardan en iyisi iç devrim, ani ve bütünsel terktir. Günah ve ahlâkî rezaletlere bulaşan bir insan, bir an içinde Allah’a tövbe ederek kalbini günah ve pisliklerden yıkayıp tertemiz edebilir. Kesin bir kararla şeytanları kalbinden çıkararak kalbinin kapılarını her zaman için onların yüzüne kapayıp kalp evini Allah’ın yakın meleklerinin inmesi ve ilâhî nurların parlaması için açabilir. Anî bir atakla şeytan ve nefs-i emmareyi mağlub edip, nefsinin dizginini her zaman için sımsıkı bir şekilde eline geçirebilir. Nice insanlar bu vasıtayla nefislerine galip gelmiş, onu temizleyip anî olarak tezkiye etmeye muvaffak olmuş ve hayatlarının sonuna kadar ahitlerine sadık kalmışlardır. Bu devrim, bazen bir vaiz ve ahlâk hocasının kısa bir cümlesiyle, ilahi bir mürşitin işaretiyle, olağanüstü bir olayın vuku bulmasıyla, bir dua merasimine katılmakla, bir ayet ve hadisi duymakla veya sadece bir kaç dakika düşünmekle oluşur insanda. Bazen küçük bir olay bir kıvılcım gibi kalbi değiştirip aydınlatıverir. Bu vasıtayla nice insanlar, nefsini temizlemeye muvaffak olmuş ve saliklerin yolunda yer almışlardır. Örnek olarak, aşağıdaki hikayeye dikkat ediniz:


Allah’ın has kullarından ve zamanın zahitlerinden biri olan “Bişr-u Hafi” hakkında şöyle yazmışlardır: “Bişr, önceleri yukarı tabakadan birinin çocuğu olup gece gündüz ayyaşlık ve kötü işlerle uğraşıyordu. Evi fesad, eğlence, zevk ve sefa yeriydi; çalgı ve eğlence sesleri dışardan duyulmaktaydı. Ancak daha sonra tövbe edip değişerek zahitler ve Allah kullarının safına girdi.


Bişr’in tövbesi şöyle olmuştur:


Bir gün Bişr' in cariyesi çöpleri boşaltmak için kapıya çıktığında o sırada Musa b. Cafer (İmam Musa Kazım -a.s- o evin önünden geçiyordu, çalgı ve oynama sesilerini duyunca cariyeye: “Bu evin sahibi hür mü, yoksa köle mi?” diye sordular.


Cariye: “Elbette ki hürdür” cevabını verdi.


Bunun üzerine Hazret: “Belli...” buyurdular. “Dediğin doğru... Zira eğer köle olsaydı sahibinden korkar ve günah işlemekte bu kadar küstah olmazdı”.


Cariye içeri girdi, içki sofrasına oturmuş olan Bişr, “Niçin geciktin?” diye sorunca cariye olup bitenleri anlattı.


Bişr: “O adam sonunda ne dedi?” diye sordu;


Cariye: “O adam son olarak şöyle dedi: Belli... Dediğin doğru sahibi hür olmasaydı (kendini Allah’ın kulu bilseydi) sahibinden korkar ve günah işlemekte bu kadar küstah olmazdı.”


İmam Musa Kâzım’ın (a.s) bu kısa sözü ok gibi Bişr' in kalbine saplandı ve ateş kıvılcımı gibi onun kalbini nurladırıp değiştirdi. İçki sofrasını terkederek sözün sahibine yetişebilmek için yalınayak dışarı çıktı. Koşar adımlarla İmam Musa b. Cafer’e (a.s) ulaştı ve şöyle arzetti:


“Efendim! Allah’tan mağfiret ve senden özür dilerim. Evet, ben Allah’ın kuluydum ve şimdi de O’nun kuluyum; ancak bunu unutmuştum, dolayısıyla böyle küstahça günah işliyordum. Şimdi O’nun kulu ve kölesi olduğumun farkına vardım ve geçmiş amellerimden tövbe ediyorum. Acaba tövbem makbul olur mu?” Hazret: “Evet; Allah tövbeni kabul eder. Günah işlemekten vazgeç ve her zaman için günahtan uzak dur.” buyurdular. Bişr tövbe ederek zahitlerin, abidlerin ve evliyaullahın safında yer aldı ve bu nimete şükretmek için ömrünün sonuna kadar ayakkabı giymedi”[9]


Ebu Basir der ki: “Zalim bir padişahın yardımcılarından birisi bizimle komşuydu. Haram yolla çok miktarda mal toplamıştı; evi fesat, işret, çalıp oynama, oyun ve eğlence yeriydi. Ben onunla komşu olduğum için azap çekiyordum. Ancak başka çarem de yoktu, ona katlanmak zorundaydım. Defalarca nasihat ettim, ancak bir faydası olmadı. Nihayet bir gün bu konuda çok ısrar ettiğimde bana dedi ki:


“Ben şeytanın tutsağı oldum. Eğlenceye ve günah işlemeye alıştım ve bu alışkanlığımı terkedemiyorum. Hastayım, ancak kendimi tedavi edemiyorum. Sen benim için iyi bir komşusun; ben ise senin için  kötü bir komşu. Ne yapayım, ben nefsimin tutsağıyım ve bir kurtuluş yolu da bulamıyorum. İmam Sadık’ın (a.s) hazuruna gidince benim halimi de O Hazret' e anlatıver; belki bana bir kurtuluş yolu gösterir.”


Ben o adamın sözlerine çok üzüldüm. Biraz sabrettim bir süre sonra İmam Sadık’ı (a.s) ziyaret etmek için Kufe’den Medine’ye doğru yola çıktım. Medine' ye ulaştıktan sonra İmam’ın huzuruna gidince komşumun durumunu ve sözlerini Hazret' e anlattım. Bunun üzerine: “Kufe’ye dönünce o adam seni görmeye gelecek. O zaman ona de ki, Cafer b. Muhammed (a.s) dedi ki içinde bulunduğun durumdan çık (günahlardan elçek) ben Cennet' i sana tazmin edeyim.” diye buyurdu.


Ben (Medine’de) işlerimi bitirince Kufe’ye geri döndüm. Halk beni görmeye geliyordu. Bu arada komşumuzdan adam da beni görmeye geldi. Hal hatır sorduktan sonra çıkıp gitmek istediğinde “sabret; seninle işim var” diye işaret ettim. Ortalık sakinleşince ona dedim ki:


“Senin durumunu İmam Sadık’a (a.s) anlattım. O hazret; "kufe’ye dönünce benim selamımı ona ilet ve de ki: “İçinde bulunduğun durumdan çık, günahlardan el çek; ben Cennet' i sana tazmin edeyim.” dedi.


İmam’ın bu kısa mesajı o adamı öyle etkiledi ki, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Daha sonra bana dedi ki:


“Allah aşkına Cafer b. Muhammed böyle mi dedi?”


Ben bu mesajın İmam’ın sözlerinin tıpkısı olduğuna dair yemin ettim. Bunun üzerine: “Bu söz bana yeter” dedi ve evden dışarı çıktı. Bir kaç gün ondan haber alamadım. Bir gün bana haber göndererek bir işi olduğunu ve yanına gitmemi istedi. Davetini kabul ederek evine gittiğimde kapının ardından bana hitab ederek: dedi ki: “Ey Ebu Basir! Haram yolla elde ettiğim bütün malları sahiplerine geri çevirdim. Hatta elbiselerimi bile verdim ve şimdi ise kapının arkasında çıplak bir vaziyetteyim. Ey Ebu Basir! Ben imam Sadık’ın (a.s) buyruğuna amel ettim ve bütün günahlardan el çektim.” dedi.


Bunun üzerine ben komşumun tövbe edip değişmesine çok sevindim ve İmam’ın sözünün etkisine hayret ettim. Eve dönerek bir miktar yiyecek ve elbise hazırlayarak ona götürdüm. Bir süre sonra yine beni istedi; evine gittim ve onun hasta yatağında yattığını gördüm. Hastalığı biraz uzun sürdü. Ben devamlı onu ziyaret ederek hatırını soruyordum; ancak tedavilerin bir faydası olmadı. Nihayet bir gün durumu çok kötüleşti ve komaya girdi. Yanıbaşında oturmuştum. Can çekişiyordu. Birden kendine gelerek: “Ey Ebu Basir! İmam Cafer Sadık (a.s) sözünde durdu.” dedi ve gözlerini yumdu.


Bir süre sonra hac ziyaretine gittiğimde İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzuruna vardım. İçeriye henüz adım atmıştım ki İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:


“Ey Ebu Basir! Ben, komşuna verdiğim sözde durdum, sözümü tuttum, kendisine ve tazmin ettiğimiz Cennet' i ona verdik.”[10]


Kati bir kararla ve cesaretli bir hareketle nefs-i emmaresini mağlub edip, dizginini eline alan ve içinde yaptığı bir devrimle onu tezkiye ederek bütün kötülüklerden temizleyen böyle kişiler, öteden beri varolagelmiş ve günümüzde de vardırlar. Demek ki bu yolda hareket etmek bizim için de imkansız değildir.


Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Alışkanlığı terketmek için nefsinize galip gelin ve nefsanî heveslerinizle savaşın ki ona hakim olabilesiniz.”[11]


Yine Hazret şöyle buyurmakta: “İbadetlerin en üstünü alışkanlıklara galip gelmektir.”[12]


İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü üç göz dışında bütün gözler ağlar olur: Birincisi geceleri Allah yolunda uyanık kalarak sabahlayan göz, ikincisi Allah’ın korkusundan ağlayan göz, üçüncüsü ise Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmayan gözdür.”[13]


İmam Sadık’dan (a.s) şöyle nakledilmekte: “Allahu Teâlâ Hz. Musa’ya (a.s) vahyederek şöyle buyurdu: "Ey Musa! Bana yakın olmak isteyen mukarribler haram kıldığım şeylerden kaçınmak kadar hiç bir şeyin vasıtasıyla yakın olamazlar. Doğrusu onları Adn cennetlerine götürürüm, hiç kimseyi (Cennet' e girmekte) onlarla ortak etmem. (cennete bırakmam)”[14]


Nefs-i emmareyi dizginlemek ve günahı terketmenin kolay bir şey olmadığını elbette ki kabul ediyoruz. Ancak bilinçli davranarak, düşünerek, ileriyi görerek, azim ve iradeyle yapılacak olursa o kadar da zor değildir. Zira bu durumda mutlaka ilâhî destekler de ulaşacaktır: “Bizim uğrumuzda cihat edenlere, 
biz
 şüphesiz yollarımıza iletiriz.”[15]


[1]- Gurer-ul Hikem, c.2, s.801.




[2]- Gurer-ul Hikem, s.511.




[3]- Gurer-ul Hikem, s.33.




[4]- Gurer-ull Hikem, s.26.




[5]- Gurer-ul Hikem, s.509.




[6]- Kâfi, c.2, s.451.




[7]- Kafi, c.2, s.455.




[8]- Naziat / 40.




[9]- Muntahal A' mal, c.2, s.126.




[10]- Muntahal A' mal, c.2, s.86.




[11]- Gurer-ul Hikem, s.508.




[12]- Gurer-ul Hikem, s.176.




[13]- Kafi, c.2, s.80.




[14]- Kafi, c.2, s.80.




[15]- Ankebut / 69.


Комментариев нет:

Отправить комментарий